Her şey Rabia Öğretmenimizin bebeği Elif Rana’nın aramıza katılacak olması müjdesiyle başladı. Çook sevindik. Ama Elif Rana gelince öğretmen gidecek. Aldı mı bizi bir hüzün ve de bir telaş. Ne yapsak da ne etsek. Üzülsek de mi sevinsek, sevinsek de mi üzülsek, bilemedik. Ama biz sevincimizi yaşadık, hüznümüzü kalbimize gömüp hayat devam ediyor deyip bir öğretmen arayışına girdik. Aybebe Meclisi’nde bir karar aldık. Rabia Öğretmen gitmeden yeni bir öğretmen gelmeli, çocuklarla hemhal olmalı ve birlikte bir geçiş yaşamalıydılar. İmdadımıza o zamanki müdürümüz Hatice Çetinkaya yetişti. “Öğretmenim, aradığınız kişiyi ben tanıyorum.” “E o zaman ne bekliyoruz hocam, çağırın gelsin.” Çağırdı, geldi. Ve Neslihan Öğretmenimizle maceramız böyle başladı.
Macera yaşamadık tabi. O sözün gelişi. Macerasız bir geçiş yaptık. Zor bir dönem çünkü. Alışılmış bir öğretmen gidiyor, alışılmamış bir öğretmen geliyor. Ama velilerimizden Neslihan Gönül diyor ki, “Aybebe işini bilir. Nasıl da kendisine benzeyen öğretmenleri buluyor hayret ediyorum.” İyi bir geçişti, iyi bir tercihti.
Neslihan Öğretmenimizin diksiyonu ve de anlayışı güzeldir. Biz leb deriz, o leblebi der. İletişimi güçlü, tecrübesi mükemmel. Tecrübesinde birçok okul vardı, bu bizim için dezevantajdı, çünkü çok gezen öğretmeni pek tasvip etmiyoruz. Bizde başlayanı da fazla gezdirmiyoruz. Anca beraber, kanca beraber diyoruz. Yoksa nasıl kurumsallaşabiliriz. Neslihan öğretmenimizin son durağının gerçekten son durak olmasını çok isteriz.
Merhametin üzerinde fazlaca duruyoruz. Şefkatin de. Yapmacıklardan nefret ediyoruz. “Yapma” diyoruz, “cık” diyoruz. Ama Neslihan öğretmenimizin çocuklarıyla olan iletişimine, yüz dolusu tebessümüne gerçekten hayranız. Velileriyle olan iletişimi mükemmel.- Okulumuza gelen telefonların yarısı onadır- Çocuklarımızın anneciğidir. Çocuklar da onun dilinde “anneciğim”dir. Zaman zaman ters giden bir şeyler olduğunda, çocuğu ikaz edecekken, çocuklardan biri şirinlik yapıyor ve basıyorlar kahkahayı.
Çocuklar üzerindeki otorite, sevgi ve şefkat dengesini çok iyi kurar. Kerem’i, -gerçi birçok öğrencisiyle de öyle- indiremiyoruz bir türlü kucağından. Bir oyuncağıyla oynarmış gibi seviyor Neslihan öğretmenini, öpücüklere boğuyor, yanaklarını sıka sıka pancara dönüştürüyor. Hatta öyle ki, “Seni alıp bize götüreceğim.” diye tutturuyor. Gel de gülme şimdi. Bu durumda Canan Öğretmenimizi de çok kıskandırıyor hani.
Velilerimiz Neslihan Öğretmen’e çok güvenirler. Çocuklarını kırk yıllık en yakın dostuna teslim eder gibi bırakıyorlar. Arkasına dönüp bakan, ya da gözünü arkada bırakan bir velisi olmadı çok şükür.
Bazen Canan öğretmenimin odasında Ahmet Erdem, Kerem ve Neslihan Öğretmenimin bebekçe konuşmaları yok mu, sormayın. Mecburen anlaşabilmek için Canan Öğretmenim de özel bir bebekten, Elif Rana’dan “Bebekçe” dersi almaya başladı. Bebekçe’de ilerleyen Canan Öğretmenimiz de şimdi bu üçlünün konuşmalarına, aksanı biraz komik de olsa katılıyor, ve biz de kahkahayla onları seyrediyoruz. Allah seyrimizi bozmasın.
Neslihan Öğretmenimin sınıfı gerçekten bir hoş. Ne kattılar bu sınıfa bilmiyoruz. Ama kapı gıcırdamasın yeter, hoop bütün sınıf ayakta. Bir oynama bir oynama. Sınıfta bir gerginlik, hemen “Çalgıcı Karısı Binnaz” diyor Hümeyra, sonrasında Zeynep’ten “Tuttu Fırlattı Kalbimi” dinliyoruz, bütün sınıf ayakta, Aybebe’nin Cennet Mahallesi sanki mübarekler.
Sınıftaki bu pozitif enerji biliyoruz ki Neslihan Öğretmenimizin eseridir. Biz Aybebe’nin her sınıfında bu enerjiyi görmesek, göremesek gardımız düşüyor, ve hemen toplantı üstüne toplantı yapıyoruz. Aybebe’nin enerji politikalarını gözden geçiriyoruz.
Daha nice nice yıllar Neslihan Öğretmenimizin enerjisini Aybebe’nin bir köşesinde hissetmek istiyoruz.