Son baharın son ayı kasımdır. Kıştan öncedir. Kışın habercisidir. Aybebe’de kış hazırlıkları tamamdır da kışın soğuğunda “aydınlatıp ısıtacak” bir öğretmene daha ihtiyaç vardır. İşte Hatice Öğretmen’le bu anda karşılaşılmış ve kış bastırmadan göreve başlanması istenmiştir. Yıl 2007’dir.
Hatice öğretmenimizin hünerli elleri neye değse değişir. Kendi değişime biraz direnir, değişti mi de tam değiştirir. Heyecanlıdır. Bu heyecan ona çok şey katar. Titrek ses onda güzeldir. Kızmayı beceremez. Kızıyor mu seviyor mu anlaşılmaz. Bu iki kavram onda tek yumurta ikizleri gibidir. Dışardan bakanlar ayırt edemese de içerden bakanlar bunu çok iyi bilirler.
Toplumun merhametsizliğinde, merhamet eğitiminin ihmal edilmesinin büyük payı vardır. Kalpler merhamet sayesinde ancak şarj edilebilir. İnsanın kalbinden hürmet ve merhamet duygusu çıkarıldığında, akıl ve zekâ o insanı gayet gaddar canavarlar haline getirir. Çocukta merhamet yoktur. Ona merhameti üfleyecek olan annedir, öğretmendir. Çocuk kalplere ılık bir nefesle merhamet üflemek Hatice öğretmenimin birincil hedefidir. O çocuklara merhamet duyar, merhamet eder, merhamete getirir. Bilir ki bu sabiler; mutluluğa merhametin koridorlarında ilerleyeceklerdir. Çocukları merhametin sinesinde öyle bir eritir ki, merhameti “yara merhemi” haline getirir. Bütün yaraları bu merhemle tedavi eder. Düşer çocuk, dizleri uf olur da Hatice Öğretmen Lasonil’le değil, merhamet merhemiyle dizleri sıvar. Öpeyim de geçsin der. Öper ve gerçekten de geçer.
Hatice öğretmenim ne istediğini bilir, sabırla, gücünün ötesinde bir gayretle, çocuklara bir şeyler verebilme kararlılığındadır. Herkes bilir ve der ki yüce dağ başında ekin mi ekilir; ama Hatice öğretmen gelir Aydos dağının tepesindeki Aybebe tarlasına, tarlanın en deli köşesinde durur, bulutlar gibi yağar üzerine mahsüllerinin. Bir fanus gibi korur ürünlerini, fırtınalardan soğuklardan.
Meral Öğretmen okulumuzun darülfünün şubesinin temsilcisi, Derya Öğretmen folklorik oyunların ve dramanın yani darülbedâyinin temsilcisiyse, Hatice Öğretmen de okulumuzun Nefise-i Şahane yani güzel sanatlar akademisinin temsilcisidir. Elinde purosu eksik, ama öyledir. Sanat adına ne varsa ondan sorarız. Sanat sanat içindir ekolünden gelmez Sanat, “Halk içinde muteber bir çocuk içindir.” der.
Hatice Öğretmende çocuklar serbest zaman etkinliklerinde cûşu huruşa gelirler de sanki tüm Aybebe vecde gelip secdeye kapanacaktır. İçlerine girmedim. Kulaklarımın doğrucusuyum.
Güleryüz, sevgi, şefkat, merhamet, ilgi, bütün bunlar bir araya gelir de ahenkli bir cümle oluştururlar. İşte bu cümlenin son noktası Hatice Öğretmendir. Rahmetin bir damlası bir Fırat olur, bir Dicle olur; şefkatin, merhametin bir damlası ise öğretmende şelale olur, çağlayan olur da ömür boyu ruhumuzu çağlatır, coşar. Kurtköy Coşkun kolejinde Hatice Öğretmenin mezunları da vardır. Bir etkinlik için koleje gidilmişti. Ayşe Serra’nın, Hüma Kestek’in, Zeynep Özcan’ın Enes Yanareteş’in koridorları inleten “Öğretmeniiim!” nidaları bunun en güzel örneğidir.
En küçüklerimizin öğretmeniydi. Bir bir kaydettiklerimizi bir bir kaybediyorduk. Küçüklerde ayar tutturmak biraz zordu o zamanlar, gerçi hâlâ zordur. Anıl, Deniz, Hüma, Melis işte bu dörtlü onun ilk öğrencileriydi, ama bunları mezun etmek ona nasip olmadı maalesef. İki çalışan anne velimiz işten çıkarıldı, bir çocuğumuzun anneannesi geldi. Bir çocuğumuz babaannesine gitti. Öyle işte. İlk yıllar ne kadar da zordu. İşte her bir zorluk öğretmenimizi Aybebe’yle daha bir kenetlendirdi.
Her gece dua ettiğini biliyorum, “Allahım ne olur bir öğrenci daha kaybetmeyeyim.” Bir gün geldi, kurucuya dedi ki, “Öğretmenim, ben burada daha az ücrete de çalışabilirim. Durum ortada. Sadece siz görmüyorsunuz, ben de görüyorum. İsterseniz hiç para almam.” “Olur mu öyle şey öğretmenim, anca beraber kanca beraber.” Onca beraber yıllarımız geçti de ne Hatice Öğretmen, ne yönetim bu diyalogları hiçbir zaman unutmadı. Biz bu tarzdan hatıraları duvarlarımıza astık. Kimse görmez belki ama biz hepimiz, Aybebe’ye gönül veren herkes, bunu görür, ve geleceğe bu dürbünle bakarız.
Dostlukların en değerlisi karşılıksız dostluklardır. Bu da ancak sevgiyle olur. Ümit insanın hayat kaynağıdır, doğru ama insanı ayakta tutan ise dostluklarıdır, dostlarıdır. İşte Hatice öğretmen Aybebe için, velileri için böylesi bir dosttur.
Öğretmenin hayırlısı çocuklara faydalı olanıdır. Dolayısıyla da geleceği dokuyan insandır. Abus bir çehre, faydadan ziyade zarar getirir. Yüreği düğümlü insandan öğretmen olmaz. Hatice Öğretmen’in yüreğinde düğüm yok. Onun gönlü bütün çocuk gönüller içindir. Gönülsüzler onda gönüllenir.
Güleryüzlü, kadife sesli, güzel sözlüdür. Sezen Cumhur Önal’ın öğretmen versiyonudur. İşte bak yine söylüyor şarkısını sınıfta inatla, Hatice Öğretmenimiz sanki bir Frank Sinatra. Kadifeden olan sesi sınıftan gelir de, kendisi çocuklarının ciğerinin köşesidir.
Hatice öğretmenimiz uyumludur. Hoş sohbeti Türktür. Kahvesi Brezilyalıdır. Çocukları onun için derler ki: “Öğretmen gibi değil ki öğretmenimiz, sanki annemiz gibidir.” Gibisi fazla yavrucuğum gerçekten bir annedir. “Annem Annem!” hitabı onda “Aşkım, aşkım!” halini almıştır.
“Hatice Öğretmen, avâzeyi bu âleme Dâvûd gibi salar,
Bâkî kalan Aybebe’de bir hoş sâdâ imiş.”