Meltem Öğretmen
Üç yaş öğretmenleri başlangıçta hep bir tedirginlik yaşarlar. Mutsuz olurlardı. En azından biz 6 yıldır bunu böyle gözlemledik. Bu yıl bir öğretmen geldi. Gerçi kendisi daha önce de gelmiş, Arzu Öğretmenle görüşmüş, ama Arzu Öğretmenin bir meşguliyetine denk geldiği için onu görmemiş. Bu görmeyiş Arzu Öğretmen’e ve dolayısıyla Aybebe’ye pahalıya patlamış. Neyse ki bir yıl sonra, o dönemde Psikoloğumuz Hatice Öğretmenimizin ikazıyla kaçan balığın farkına varılmış ve hemen alelacele kendisine ulaşılmış, kendisi de bu teklifimizi değerlendireceğini lutfen ifade etmiştir. -Tabi tabi, sen görmezsen başlangıçta, ayağına kadar gelen kısmeti geri tepersen, böyle lütfenli ağırdan alırlar, bir bakarız, derler.- Önemli değil, biz böyle kaprisleri çocuklarımızın mutluluğu için her zaman çektik, yine çekeriz. Yeter ki kaprisler Meltem gibi öğretmenlerden olsun.

Meltem öğretmenin gelmesiyle bir meltem havası oluştu tabi okulumuzda. Demek ki üç yaş öğretmenleri de mutlu olabiliyorlarmış. İnsan, bir kere şikâyet eder yahu. Yok. -Maşşallah. Aman nazar değmesin, kem gözlere, tu tu tu!- Okulun açıldığı ilk günkü fotoğraflara baktığımızda, daha doğrusu görüntülerdeki güler yüzü, samimiyeti ve çocuklardaki mutluluğu, öğretmendeki keyif açısından irdelediğimizde evet, biz o kaprisi iyi ki de çekmişiz, dedik.

Aslında Meltem öğretmenimizle ilgili daha önce kendisini değilse de etkinliklerini anlatan bir yazı da yazmışız. Hani “Üç Yaşların Aşkına, Döndüm Şaşkına” yazısı var ya, ondan bahsediyoruz: Yer, Facebook; Albüm, “Aybebe’den Canlı Olarak Bildiriyorum; Tarih, 8 Kasım 2012.

“Bir veli gelir, sorar: “Üç yaşlarda neler yapıyorsunuz?” “Efendim, şimdi o yaşta çocuklardan fazla bir şey beklememek lazım. Bunlar daha süt kuzusu. İşte hijyenik ortam, sevgi, saygı, motor kas gelişimi, parmak hareketleri, sosyalleşme, güler yüz, tebessüm…” “Eee, daha ne olsun yani, alın kuzum sizin olsun.” Böylece Meltem Öğretmen’in bir kuzusu daha olur.

Gel zaman, git zaman bir de ne görelim. Sevgi âla, güleryüz aliyyül âla. Sağlıklı ortam şahane, İkinci öğretmen harika. -Fotoğraflardan görüyorum ha, canlı olarak gözlerimle görsem ne olurdu bilmiyorum- Yok deprem etkinliği, yok kızılaymış, yok cumhuriyetmiş, yok hemşire olmak, yok limon sıkmak, yok havuç doğramak, yok yırtma yapıştırmayla bayrak yapmak, kaptan kaba nohut boşaltmak, ayem sori Montessori. Scampır diye bir düşünce sistemi varmış. Yav, bunlar bir vücut jimnastiği yapsınlar, aman eğilsinler, dombala kaçsınlar, hopuca çıksınlar. Değil mi efendim. Meltem öğretmenim icat çıkartıp şimdi hepsini mucit yapmayasın sonra. “Ama hocam bizim sınıfın adı zaten Kâşifler Sınıfı? Hem siz daha durun, bizler daha neler yapacağız daha neler!

Bu Meltem Öğretmen’den korkulur valla. 6 yaşa gelince ne öğretecek acaba, çok merak ettim şimdi.”

Bir yerden bir cıvıltı duyuyorsanız bu gösterir ki orada Meltem öğretmenimiz vardır. Onun bulunduğu yerde kasvet olmaz. Hüzün belki lügatinde vardır -ki her insanda olmalıdır- ama Aybebe binasının içinde bulunduğu müddetçe hüznü unutur. Küçücük çocukları kocaman gülüşüyle sever. Her etkinlikte yüzü şekilden şekle girer. Duygular hâkimdir yüzüne. Yaşar ve yaşatır. Çocuklardan biri bu esnada masadadır. Yatık ve başını kaldırmış vaziyette, hayretle öğretmenine bakar. Bir diğerinin bir ayağı yerde, bir ayağı masanın üzerinde iki koluyla destek alarak öylece durur da öğretmenini seyreder.

Üç yaşlarımızın cümbüşü çoktur. Su dökülür yere, koşarak üstüne zıplarlar küçük kurbağalar gibi. Yemek yerler, menüyü üzerindeki kıyafetlerden anlayabilirsiniz. Ama Meltem öğretmenleri tarafından öyle bir sarılıp sarmalanırlar ki, yatağa girmeden pîri pak olurlar. Mis gibi kokarlar. Anneciklerinin onlar için gönderdiği, anne kokan nevresimlerinin altında, belki de annesinin de bebekken yattığı ufacık yastıkta mışıl mışıl gökyüzüne doğru akarlar. (Öyle demeyin ya, 46 yıl önceki yastığım bugün hala yastığımın altındadır.) Menüye ne oldu bilmezsiniz.

Marifet iltifata tabidir, biliyoruz. Meltem gibi öğretmenler Aybebe’de bulundukça biz daha çok marifetler göreceğiz ve onlar da daha çooook iltifatlar duyacaklar bizlerden. Ama biz en çok çocukların sessiz -unutulmuşluktan dolayı sessiz- iltifatlarına değer veriyoruz. Yanlarında ebediyen taşıyacakları sevgiyle sarmaladığımız dualarımızı, onlar farkında olmasalar da bir farkında olan vardır elbet dediğimiz, bir Fark edenin sonsuzdaki iltifatını daha çok önemsiyoruz.