Psikolog Canan Öğretmenimiz

Üç yıl öncesine kadar okulumuzda psikolog haftanın belirli günlerinde gelip birkaç saat kalıyordu. Ta ki Psikolog Sacide öğretmenimizle tanışıp tam zamanlı çalışıncaya kadar. Okulumuzun psikologsuz dönemi fetret, psikologlu dönemi ise çok şükür kesrettir. Dedim ki Sacide öğretmenime “Hocam senden çok memnunuz, Allah da senden memnun olsun. Bizim kız -Yani Meryem Betül- psikolog oluncaya kadar devam ediyoruz değil mi?” “Ne demek hocam, yeter ki siz çalışmamı isteyin, sonuna kadar.” Dedi de nişanlısı Hüseyin Efendi öyle demedi. Evlendi, ve Sacide öğretmenimizi aldı, gözyaşlarımız ve hüzünlü bakışlarımız arasında Kaf dağının ardına götürdü. Bu defa Psikolog Hatice öğretmenimizle tanıştık. Dedi ki “Meryem Betül’ün psikolog olmasını ben bekleyebilirim. Benle çalışmaya istekli olduğunuz müddetçe anca beraber, kanca beraber!” Öyle olsun istedik, çalışmalarından çok da memnun kalmıştık. Gördüğünüz gibi mişli geçmiş zaman kullanıyorum. Bir varmış, bir yokmuş oldu. Meryem Betül henüz psikoloji bölümüne bile girmeden onun da, tayini devlete çıktı ve bizi yine boynu bükük bıraktı. Eee dedik, bu psikologlar böyle herhal. Elimizde bir yıl bile tutamayacağız.

Gene bir ilan verdik. Biri geldi, gelir gelmez hemen ayak ayak üstüne attı, ellerini bağladı, sırtını koltuğa iyice yasladı. Dedik bu olmaaaaz. Biri geldi, Beykoz’da oturuyor. Garibimin her gün onca yolu gelip gitmesine, yorulmasına gönlümüz razı olmaz. Biri geldi, üst perdeden, “Ben şu anaokulunda müdürlük yaptım, bu anaokulunu kurdum; anlayacağınız ben kurdum, şu kadar da para isterim. Şu saatte gelir, şu saatte de giderim, geride bekleyenim var, ateşte yemeğim var.” Haklısınız, yemek dibine yanmasın, sizi fazla bekletmeyelim. El elde, baş başta kaldık biz Meryem Betül’le. Senin sınav sonucun noldu Meryem? Bugün açıklanacak? İyi güzel. İnşallah birinci tercihin olur.

Derken sümen altında iş başvurularına bir daha göz attık. O da ne, bir tebessüm, bir doğallık. Bu cv kesinlikle bize doğal ürünler satan işyerinin bilgisayarından mailedilmiş. Bahçeşehir mezunu. Halkla ilişkilerde iyi. Aldığı sertifikalar, katıldığı seminerler, okuduğu kitaplar, yediği yemekler fena değilmiş. Toki’ye de yakın oturuyormuş. Hemen çağırdık. Bir cumartesi sabahı Marley-Tavidson marka motorsikletle babası getirdi. Beyaz noktalı gömleği, çiçekli maksisiyle gelmiş. Doğal dedik ya, gerçekten doğaldı. Heyecanlıydı. Bir konuştuk, pîr konuştuk. İç sesim dedi ki, aradığımız budur. Dış sesim de dedi ki, en kısa zamanda size döneriz. O yana gittim, bu yana gittim, iki gündüz bir akşam ettim, sonra aradım. Canan öğretmenim bu sefer akşamla teravih arası maaile geldi. Aile dışarıda bekliyor, amca bir yanda, anne diğer yanda, biz içeride şartları konuşuyoruz. Bütün gözler okulumuzun bacasında tabi. Beyaz duman bekliyorlar. Anlaştık. Kim yakacak ateşi şimdi, papa değiliz ki hizmetçimiz olsun. En iyisi pencereden söyleyelim dedik. Hu hu millet, tamamdır bu iş. Ya öyle mi? Aç sesini radyonun “Ankara’nın bağları da/ Büklüm, büklüm yolları/ Amanın mutluluktan sarhoş oldum da/ kaldıramıyom kolları.“ Mutluluktan sarhoş olan onlar değildi aslında. Bizdik. Ve hâla ayılamadık. “Bu sefer sanırım Meryem Betül psikolojiyi bitirecek!” dediğimde kızıyor Canan Öğretmen. “O kadar mı az çalışacağım.”

Espri bir yana. Hani bir yazıda daha bahsetmiştim. İnsan kendine benzeyene akarmış. Zorluklar hayatı kolaylaştırır. Küçük yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalmak, evin maddi külfetine ortak olmak, insana çok şey öğretiyor. Bu kişiler için hayat ondan kolaydır. Çileler önceden yaşanmış, her bir çile sükunet ve sabırla rahmete dönmüştür. Canan Öğretmenim de öyle. Günü gelmiş tezgahta çalışmış günü gelmiş pazarda su satmış, günü gelmiş bir markette kasiyerlik yapmış, hayatı tanımış ve de Bahçeşehir gibi özel bir üniversiteye ailenin tüm fedakarlıklarıyla gitmiş, ailenin parmakla gösterileni olmuş. Pamuk çapalamak, zeytin toplamak, simit satmak, çorap satmak, tarlalardan marul alıp satmak da benim hayatımda var. Hayata aynı yönden bakan insanlar çabuk anlaşırmış. Hakketen öyle oldu. Bu kadar mı çabuk alışılır, evet. Bütün çalışanlar bu kadar mı çabuk kaynaşır, evet. Önyargısız olunca, niyetiniz ardınızda olmayınca, her şey güzel oluyor. Ha bir de tebessüm eksik değilse yüzünüzde, bal kaymak oluyor.

Çok soruyor öğretmenim. Ne kadar güzel. Bana soruyor, ona soruyor, açıyor hocalarına soruyor, ya da farklı kurumlarda çalışan arkadaşlarına, kitaplara, seminerlere, her yere soruyor, sorusuna cevap buluncaya kadar. Sormayan insanın hayat damarlarından biri kurumuş demektir.

“Hocam ben geldim, nasılsınız bir diyeceğiniz var mıydı?” kulağımdaki selamlaşma cümlesidir. “Bak gidiyorum bir şey olursa, bir telefonunuz yeter hocam.” veda cümlesidir. Nadiren “Hocam canınız sıkkın değil ya, mayhoş gördüm sizi. Vaktim var sizi dinleyebilirim.” Tabi hayat insanı her zaman güldürmüyor, bu kadar sorumluluk altında zaman zaman istediğimiz, istemediğimiz şekilde gidince yüzümüz düşebiliyor. Okulda düşen yüzleri toplayıp yerine yerleştirmek Canan Öğretmenimin hobisi. Kendisi aynı zamanda öğretmenlerimizin dert ortağıdır, sır bekçisidir.

Derya öğretmenime, bir kelimeyle Canan öğretmen dedim. “Doğallık” dedi. İlknur öğretmenim, “arkadaş” dedi, “dost” dedi.

Canan öğretmenim, yeni başlayan çocuklarımızın ailelerine daha ilk günlerde nelerle karşılaşılabileceği konusunda seminerler verdi. Heyecanlıydı, ama çok güzel oldu. 4 yaşlarımızın İngilizce dersine de giriyor. Onlarla şarkılar söylüyor. Ve onları yakından gözlemleme fırsatı elde ediyor. Yine bütün yaşlarımıza dikkatimi geliştiriyorum etkinlikleri yapıyor. Bütün dikkatler üstünde. Oyun oynuyor çocuklarla. Oyun oynuyorlar çocuklar onunla. Oyun oynuyoruz da oyun oynamıyoruz, dikkatimiz çocukların üzerinde. Bir psikolog oturup masa başında hiçbir çocuğu tanıyamaz. Onunla etkinlikler yapacak ki, onun frekansına girecek, taklitler yapacak, arkadaki mendili kapıp kaçacak, elim elim epelek oynayacak, bir ağacın önünde sağım solum sobe diyecek, dramalarla şekilden şekle girecek ki değerlendirmeleri de o nispette isabetli olsun.

Bugünlerde gündüz testlerle, gece de test yorumlarıyla meşgul.Sonuçları hafta sonundaki toplantımıza yetiştirmeye çalışıyor.

Canan öğretmenim Aybebe’ye kısmetli gelmişti. Kısmet olursa da yakında hayırlısı’yla yani İsmail Bey’le nişanları olacak.