Bahar mevsimiydi. Nisandı. Ve belki de bir akşamüstüydü. Okulumuzun telefonu mutlu mutlu çaldı. Karşımızda Elife Öğretmen vardı. Okulumuzda öğretmen olarak çalışmak için kendisi hakkında kısa bir bilgi verdi. Bilgiyi dikkatle dinleyen kişi telefondan sonra, koordinatör Arzu Öğretmenle istişare etti. “Ne dersiniz?” dedi. O da “Hocam tanışmakta fayda var.” der demez Elife Öğretmen arandı ve okula davet edildi. Elife Öğretmen işini o kadar ciddiye almıştı ki gelirken yanında bir klasör somut bilgi-belge getirmişti. Marmara İlahiyat mezunu. 6 yıl Amerika’da kalmış. Orada çocuk gelişimi dalında yüksek lisans yapmış. Belgelerin hepsi tek tek incelendi. Ve dendi ki “Hocam yeni işiniz, eğitim koordinatörlüğünüz, hayırlı olsun. Aramıza hoş geldiniz.” Sanmayın ki, somut bilgi ve belge ışığında böyle bir karar verildi. Zaten Elife Öğretmen görüşmeye geldiğinde, yerine geçip oturduğunda işe alınması gerektiği konusunda çoktan karar verilmişti. Bu Aybebe’nin geleneğinde vardı. Aybebe’de ilk izlenim çok önemliydi.

Şimdi düşünüyorum da, iyi ki de Elife Öğretmenimize aramıza hoş geldiniz demişim. Anaokuluculuğunda dokuzuncu yıldayız. Geçen yıllar içinde, evet çok güzel şeyler yaptık. –Öyle söyleniyor- Söyleyenler bilmese de içeriden biri olarak, yılların öğretmenlik tecrübesiyle bir şeyleri eksik yaptığımın hep farkındaydım. Bu yüzden arayıştaydım. İşte bu eksikliğimi, verdiğim bu kararla giderdiğimi, evet şimdi çok daha iyi anladım.

Elife Öğretmenim geldi, Aybebe’ye zümre geldi. Yaş guruplarının öğretmenlerini her hafta ayrı ayrı topladı. Meb’in çerçeve planı içerisinde o hafta yaptığı araştırmaları, bulduğu etkinlikleri yuvarlak masa etrafındaki arkadaşlarına tek tek anlattı, gösterdi. Planlarda kullanılmak üzere öğretmenlere sundu.

Elife Öğretmenim geldi, Aybebe’ye ses geldi. Öğretmenler kendilerine sunulan bu çalışmalara ilaveten sözler alarak, “Ay bu çok güzelmiş!” “Bunu ben kendi planıma almak istiyorum.” “Şu bir önceki paylaşımınız dikkatimi çekti, çok hoş duruyor değil mi arkadaşlar, onu da ben kullanayım.” “Bu arada ben de bir şeyler bulmuştum hocam bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.” Böyle böyle her arkadaşım ses verdi, ses aldı. Seslenebilmek ve seslenilmek ne kadar güzel.

Elife Öğretmenim geldi, Aybebe’ye farklılık geldi. Her öğretmen farklı plan yaptı. Biliyorduk ki her öğretmenin yoğurt yiyişi farklıdır. Bizce önemli olan yoğurdun yenmesiydi. Elbette üslupta; sevgi, merhamet ve şefkat olduğu müddetçe, hâl dili konuşturulduğu müddetçe, çocukların hazır bulunuşlukları dikkate alındığı müddetçe yoğurdun nasıl yendiği önemli değildir.

Elife Öğretmenim geldi, Aybebe’ye canlılık geldi. Okulumuzun bütün panoları renklendi. Onun önderliğinde arkadaşlarımız bütün hünerlerini sergilediler. Marifet iltifata tabidir. Biliyor Elife öğretmen. “Dostum bu çok güzel olmuş, ellerine sağlık.” “Ama öğretmenim sen de biraz abartmışsın, ne şahane yapmışsın!” Bütün öğretmenlerimizin Elife öğretmenle olan bağlılıkları gönül diliyleydi. Onun bir dediğini iki etmediler. Gönüllü yapıldığı için işler, ne başlar ağrıdı ne dişler. Zaten birinin başı ağrısa Aybebe’de acıyı önce Elife Öğretmenimiz hissederdi.

Elife Öğretmenim geldi, Aybebe’ye farklı etkinlikler geldi. 100. gün dedi, haftanın yıldızı dedi, Meraklı Minikler dedi, köşelerimiz dedi, eksik dedi. Aldı öğretmenleri götürdü Vira’ya. “Vira Bismillah, hücum!” dedi. Ne kadar eksik gedik varsa hepsini tamamladı. Sonra da boynu bükük, getirdi faturayı koydu masamın üzerine, lazımdı dedi. Eyvallah dedim. Siz lazım diyorsanız bana söz söylemek düşmez.

Elife öğretmenimizin gönlü büyüktü ama odası küçüktü. O küçük oda her gün doldu doldu boşaldı. Okulda herkesler ondan bir şeyler aldı. O da bizden, hep sevgi, hep muhabbet, hep saygı gördü.

Ne zaman bir şey düşünecek olsam, Elife Öğretmen tarafından da aynı şeylerin düşünülmüş olmasından memnundum. Bazen birlikte bir karar alırız, ama sonrasında içimde tereddütler oluşur, içim içimi yerken bir bakmışsınız Elife Öğretmen kapıda. Der ki, “Sanırım bu aldığımız karar biraz yanlış, şöyle mi yapsak?” İşte o zaman durulurdum. Düşündüklerimin düşünülmesi güzeldi. Uyum böyle bir şeydi.

Elife öğretmeni geç bulduk, ama erken kaybediyoruz. Tamam bir müddet sonra dönecek, dönecek ama, aradaki kaybı nasıl telafi edeceğiz bilemiyorum. Dua ediyoruz.

Kızıma, “Elife Öğretmen?” dedim. “İyi bir sırdaş” dedi. Öğretmenlerime sordum: “Tecrübe, birikim ve yanında tabii ki güleryüz ve merhamet” dediler. Dediler işte, her ne bulunması gerekiyor ise bir öğretmende, bir yöneticide tek tek saydılar hepsini.

Ben ayrılıkları sevmiyorum. Sacide Hanım ayrıldı, onu eşyalarıyla beraber evine bırakırken gözyaşlarımı zor tuttum. Dönüşte tutmuş muydum, onu da bilmiyorum. Tam unutmuşken Hatice Hanım ayrıldı. Derken İlknur Öğretmen, -hele ki İlknur Öğretmen- ve şimdi de Elife Öğretmen. Ben ayrılıkları sevmiyorum. Geçici de olsa bu ayrılığın Aybebe için son olmasını diliyorum. Çünkü ayrılığında gözyaşlarımı sel edeceğim çok arkadaşlarım var benim bu kurumda. Sekiz yıldır ilmek ilmek birlikte ördüğümüz Aybebe’de duadaşlarım var benim. Çok yakın gelecekte Elife Öğretmenim’in Salih’ini, Salihimizi de dualarımıza katacağız inşallah. Salihimizin hayırla doğmasını, ailesine hayırlar getirmesini diliyoruz.

İşte buradan tüm Aybebe ailesi adına Elife öğretmenime sesleniyorum:
Hakkınızı helal edin. Biz sizden razıydık, var ise bütün haklarımız bizden de helal olsun.
Aramıza döneceğin günü sabırsızlıkla bekleyeceğiz.